Dünya Basını 1 Kasım Seçimlerini Nasıl Yorumladı

?????????????????????????????????????????????????????????

1 Kasım seçimleri dün gece sonlandı. AKP’nin tek başına iktidara geldiği seçimleri dünya basını nasıl yorumladı?

Guardian: Türkler ağır bir bedel ödeyebilir

Guardian gazetesindeki bir analizde, “Türkler, Erdoğan’ın vadettiği istikrar için ağır bir bedel ödeyebilir” dendi.

Simon Tisdall imzalı yorum özetle şöyle:

“Türkiye’nin kavgacı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın partisi AKP, beklenmedik bir şekilde parlamento çoğunluğunu kaybedince ağır bir darbe almıştı. Erdoğan Pazar günü, siyasi yaşamının en büyük kumarını oynadı ve kazandı.”

“Ama Türkler, Erdoğan’ın sadece kendisine ve AKP’ye tam yetki verilmesiyle ulaşılabileceğini söylediği istikrar için ağır bir bedel ödeyebilir. Erdoğan’ın hoş olmayan mesajı ayrılık ve korkuya dayalıydı: Komşulardan, Kürtlerden, yabancılardan, mültecilerden Amerikalılardan, AB’den ve insanların birbirlerinden korku duymalarına dayalıydı.”

‘Benden sonra tufan’

“Erdoğan, havayı ‘benden sonra tufan’ politikası uygulayarak değiştirebileceğini düşündü. Cumhurbaşkanı olarak tarafsız olması gerekmesine rağmen, seçim kampanyası boyunca istikrar, güvenlik lafını ağzından düşürmedi. Ve yeterli sayıda seçmen, Erdoğan’ın uyarılarını dikkate aldı.”

“Bu, otoriterliği Türk demokrasisinin geleceği için derin kaygılar yaratan bir adamın şaşırtıcı bir kişisel zaferidir. Taraftarlarınca yeni Atatürk olarak görülen, düşmanlarınca Osmanlı sultanı özentisi olarak nitelenen Erdoğan şimdi modern Türkiye’yi kendine göre şekillendirme, ülkesinin geleceğine karakterini, vizyonunu, muhafazakar, yeni İslamcı görüşlerini yansıtma şansına sahip.”

“Muhalif gazetelere, sosyal medya ve bağımsız gazeteciliğe baskı yapmakla, Gezi parkı protestolarını şiddetle bastırmakla eleştirilmesine rağmen Erdoğan yine kazandı. Son zaferi, AKP’nin 2002’den beri arka arkaya üç seçim kazanmasından daha büyük bir zafer. Çünkü Erdoğan bu kez oy pusulasında yoktu. Seçim yeni parlamento için yapıldı ama her şey tamamen onunla ilgiliydi.”

“AKP, MHP’den destek alabilirse, anayasayı değiştirme ya da yeniden yazması için gerekli olan 330 milletvekili sayısına ulaşacak. Bu Erdoğan’ın potansiyel olarak en tartışmalı, en büyük arzusunu gerçekleştirebilmesi anlamına geliyor. Yani Putinvari, icra yetkisine sahip bir başkanlık. Bir başka deyişle fiilen Türkiye’nin parlamenter sistemden, tek adam diktasına geçmesi. Parti kuralları gereği geçen yıl başbakanlığı bırakmaya zorlanmasından bu yana Erdoğan’ın amacı bu oldu. Şimdi sonunda istediğini elde etmiş görünüyor.”

“Erdoğan’ın mutlak zaferi, Kürt azınlığa karşı çatışmacı yaklaşımı ve PKK’ya karşı operasyonları yeniden başlatmasına karşı çıkan birçok Türk ve Batılıyı endişeye sevk edecek. Bu değişiklik şiddeti ve sıradan seçmenler arasındaki güvensizlik duygusunu artırdı – ki belki de amaç zaten buydu.”

“Gecenin kaybedeni HDP”

“Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin seçim yenilgisinden sonra savaşı yeniden başlatmakla suçlandı. Şimdi avantajını kullanıp, PKK’ya ve müttefiklerine karşı daha sert önlemlere başvurabilir. Buna alternatif olarak yetkisini yenilemenin rahatlığı içinde geri çekilip ateşkesi ve birkaç yıl önce kendisinin başlattığı barış sürecini yeniden geri getirebilir. ABD ikinci seçenek için bastıracak.”

“HDP meclise girmeyi başarsa bile gecenin kaybedeniydi. Şimdi Kürtler, uzun bir belirsizlik dönemiyle karşıya.”

Independent: Erdoğan Suriye’ye müdahale için bastırabilir

Independent yazarı Patrick Cockburn, seçimlerle ilgili analizinde, “Erdoğan, partisinin parlamentoda çoğunluğu elde etmesiyle ezici bir zafer kazandı” diyor.

Cockburn’ün yazısından bazı bölümler şöyle:

“Teorik olarak siyaset üstü olması gereken Erdoğan, AKP’nin stratejisini yürüttü. AKP, bu müthiş zaferinden sonra ordu, güvenlik güçleri ve medyanın kontrolünü ele geçimek için daha güçlü bir konumda olacak. Parti kurulduğundan beri devlet kadrolarındaki muhalifleri saf dışı bırakıyor. Neredeyse resmi ve bağımsız medyanın tamamı AKP’nin denetimine girdi. Bu AKP’nin oylarını artırmasını açıklayan nedenlerden biri. Devlet televizyonu tamamen Erdoğan ve AKP’ye yer verirken muhalefet büyük ölçüde görmezden gelindi.”

“Son seçimlerden sonraki beş ay içinde Erdoğan’ın stratejisi Kürtlerle çatışmak ve HDP’yi PKK’nın kolu gibi göstermek oldu. AKP taraftarları dün gece, muhafazakar ve dindar Kürtlerin ‘terörist’ grupla bağlantısı nedeniyle HDP’yi terk ettiğini söylediler.”

“Kürtlerle çatışma AKP’ye milliyetçilik kartını oynama imkanı verdi. Bu sayede sağın oyunu aldı.”

Suriye politikası

“Halktan aldığı yetkiyle Suriye’deki gelişmeleri etkileme konusunda Erdoğan’ın eli güçlenecek. Şimdi, Türkiye’nin Suriye’de askeri açıdan daha büyük bir rol oynaması için bastırabilir.”

“Siyasi belirsizliğin sona ermesinin Türk Hükümetini güçlendireceği beklentisiyle Türk lirası dün gece dolar karşısında yükselişe geçti. Ancak giderek büyüyen etnik, mezhepsel ve dinsel ayrışma ortadan kalkmayacak. Kürtler arasında HDP’nin desteğindeki azalma, tek yolun silahlı mücadele olduğunu düşünenlerin elini güçlendirecek.”

“Aynı zamanda, bir çok kişi, AKP’nin bir kriz ve korku atmosferi yaratarak halkı önce korkutup sonra da bunu sona erdirme vaadinde bulunduğu için kazandığını düşünecek.

FT: Sonuç Erdoğan’ın zaferi

Financial Times gazetesi seçim sonucunun Erdoğan’ın zaferi olduğunu belirterek, “Sonuç, Erdoğan’ın erken seçim alma kararının haklılığını gösterdi” dedi.

Yazıda özetle şöyle deniyor:

“Bir ekonomik ve siyasi belirsizlik döneminin ardından AKP şimdi çoğunluğu elde etti. Carniege Europe’tan Sinan Ülgen, ‘Erdoğan’ın seçimlerin yenilenmesi kararı sonuç verdi. Bu öncelikle Erdoğan’ın sonra AKP’nin zaferidir. Çünkü insanlara göre direksiyon Erdoğan’da’ diyor.”

“Erdoğan’ın müttefikleri ve yatırımcılar – Erdoğan’ın otoriterlik eğilimlerinden kaygı duymakla birlikte – başarısının ekonomik ve siyasi istikrarı yeniden tesis edilmesini umacak.”

“Ancak AKP süper çoğunluğu elde edemedi. Süper çoğunluk, Erdoğan’a ABD ve Fransa’daki gibi bir başkanlık sistemi konusunda yapılacak anayasa değişikliğini referanduma götürme yetkisi verecekti. Neredeyse tüm anketler, mecliste hiçbir partinin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu elde edemeyeceğine işaret ediyordu. Ama anayasaya göre tarafsız olması gereken Erdoğan açıkça bu süper çoğunluk için kampanya yürüttü.”

“Fakat basit çoğunlukla bile, AKP üzerindeki nüfuzu, Erdoğan’a Türkiye tarihinde hiçbir başkanın sahip olmadığı fiili yetkileri veriyor.”

WSJ’den AKP’nin seçim zaferi yorumu: Büyük sürpriz

ABD’de yayınlanan Wall Street Journal gazetesi ve İngiltere’de yayın yapan Financial Times gazetesi, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) Türkiye’deki genel seçimlerden yaklaşık yüzde 50 oy oranına ulaşarak galip çıkmasının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın daha fazla yetki umudunu dirilttiği yorumunu yaptı.

Wall Street Journal, AKP’nin büyük bir sürpriz yaparak yeniden ülkeyi tek başına yönetmek için iktidara döndüğünü yazdı.

Gazete yazısında AKP’nin yüzde 50’ye yakın oy alarak dört temel noktada avantaj yakaladığını vurguluyor:

Cumhurbaşkanı yetkilerinin artırılmasının önünün açılması,

Muhalefet partilerinin önemli ölçüde zayıflatılması,

Ekonomiye darbe vuran koalisyon görüşmelerinden kurtulunması,

Türkiye’den IŞİD’e karşı daha kararlı duruş bekleyen Batılı müttefiklere karşı Erdoğan’ın daha fazla güç elde etmesi.

Haberde “Sonuçlar, AKP’nin ve Erdoğan’ın verdiği ‘Artan güvenlik sorunlarını sadece tek parti iktidarı çözebilir’ mesajının 7 Haziran’da partiye sırtını dönen seçmende karşılık bulduğunu gösteriyor” deniyor.

(Kaynak-BBC Türkçe)

Basın Lobisi

Seçime Doğru… Dünya Basını Ne Diyor?

iste-secime-katilacak-partiler-1422776230

Genel seçimlere sayılı gün kaldı. Dünya basını Türkiye’de 7 Haziran’a hazırlanışı, Erdoğan’ı ve AKP’yi yazdı.

Guardian: Erdoğan gerildi, medyaya savaş ilan etti

Guardian gazetesi Simon Tisdal imzasıyla bugün yayınlanan haberinde medyada yer alan seçim sonuçlarıyla oynanacağı iddialarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı kızdırdığını söyleyerek onu “gergin” olarak tanımlıyor.

Haberde kamuoyu yoklamalarının da Erdoğan’ın muhaliflerine beklenmedik bir destek olduğunu gösterdiğini yazıyor.

Erdoğan’ın kendisine muhalif olan basınla zaten pek iyi geçinemediğini yazan gazete, şimdiyse bunun açık bir savaşa dönüştüğünü söylüyor; ancak Erdoğan’ın öfkesinin “daha derinde daha kişisel bir rahatsızlıkta yatabileceğini” söylüyor: Erdoğan “seçmenin ruh halini ölümcül bir biçimde yanlış okumuş olmaktan giderek daha fazla korkuyor.”

Haberde Erdoğan’ın parlamentoyu kenara iterek “diktatöryal güçler” elde etmek istediğini söyleniyor.

Tisdal, kolayca kazanmaya alışmış olan Erdoğan’ın muhalefet partilerinin güçlenmesiyle “şaşkınlığa uğradığını” yazıyor.

Fuat Avni isimli Twitter hesabından isimleri verilen ve seçim sonuçlarıyla oynayacakları iddia edilen sandık görevlilerine ve yine Fuat Avni’nin 200 gazetecinin gözaltına alınacağına dair iddiasına değinen Tisdal, Türkiye’nin Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında 149. sırada olduğunu hatırlatarak, Fuat Avni’nin iddiasının inandırıcı görüldüğünü söylüyor.

Haber, Erdoğan’ın Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’ı hapsetmeye yemin ettiğini, hafta boyunca BBC, CNN ve New York Times’a çattığını söylüyor.

Guardian’in haberi şu sözlerle bitiyor: “Eğer (Erdoğan) Pazar günü istediğini alırsa, durdurulamaz olacak. Eğer engellenirse kin dolu gazabı tehlikeli bir şekilde serbest olmuş olacak.”

FT: Erdoğan Türkiye’de egemenlik için zorluyor

Financial Times gazetesi bugünkü başyazısında Türkiye’de “Pazar günü yapılacak olan seçimler ülkenin tarihinin seyrine karar verebilir” diye yazıyor.

Türkiye’de seçmenin Pazar günü vereceği oyla aslında Erdoğan’a “yürütme gücünün neredeyse tüm tekelini” verip vermemeye karar vereceklerini söyleyen gazete, Erdoğan’ın anayasayı başkanlık sistemi getirecek şekilde yazabileceği meclis çoğunluğunu AKP’ye vermenin “Türkiye için kötü olacağı” yorumunu yapıyor.

AKP’nin bunun için gereken 400 sandalyeyi almasının “mümkün görünmediğini” söyleyen başyazı, Pazar günkü seçimlerde “anahtar değişkenin,” “İkisi de geçen yüzyılda sıkışıp kalmış olan, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün takipçileri ya da aşırı sağcı milliyetçiler” değil, “Kürt yanlısı bir koalisyon olsa da, laik Türklerden, liberallerden ve soclulardan destek alan Halkların Demokratik Partisi (HDP)” olduğunu söylüyor.

Türkiye’de yetkililerin HDP’nin barajı aşmaması için seçim sonuçlarıyla oynayacağına dair ciddi endişeler olduğunu yazan Financial Times, seçim sonuçlarının ülkenin “tarihinin gidişatını” değiştirebileceğini söylüyor.

Erdoğan’ın daha fazla güç elde etmesi “feci olur”

Yazı Erdoğan’ın “daha fazla güç – ve bu gücü kullanırken onu kontrol edebilecek olan sadece birkaç tane kalmış kontrol (mekanizmasını) ezip geçebileceği araçları elde etmesi feci olur” ifadeleriyle son buluyor.

Economist: AKP 7 Haziran’da neden önceki seçimlere göre başarısız olacak?

Economist dergisi bu haftaki sayısında yayınlanan ve Pazar günkü genel seçimleri ele alan makalesinde “Protesto oyları ne kadar çok olacak?” başlığını kullanarak “AKP 7 Haziran’da neden önceki seçimlerde olduğu gibi iyi bir sonuç alamayacak” diye soruyor.

Dergi AKP’nin 7 Haziran’da yüzde 40’ın üzerinde oy alacağını ancak buna rağmen gücünü kaybettiği yorumunu yapıyor.

Buna göre daha önce AKP’nin lehine olan şeyler artık “tersine dönmüş” durumda. Economist’e göre AKP’nin en güçlü olduğu alan, ekonomi, artık ivme kaybediyor.

Ayrıca dergi “Doğrudan seçilen ilk cumhurbaşkanı olan, AKP’nin eski karizmatik başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, giderek daha despotik ve erişilmez oldu” ifadelerini kullanıyor. Ve ekliyor: “Ayrıca bazı muhalefet partileri artık daha çekici oldu.”

Economist CHP’nin eskiden sahip olduğu Erdoğan karşıtı retoriği artık bir kenara bırakarak, AKP’yi ekonomi konusunda sert şekilde eleştirdiğini yazıyor. Dergi CHP’nin ön seçimine değinerek, kadın adaylardan bahsediyor ve CHP’deki “ultra-seküler dinozor gitti” ifadelerini kullanıyor.

Yine de CHP’nin yüzde 26’yı geçmesinin beklenmediğini yazan Economist, HDP’nin oylarının Erdoğan’ın başkanlık sistemi “hayalleri” konusunda kritik önemde olduğunu yazıyor.

Economist “Türkiye’nin her yerinden süslü püslü yaşlı kadınlar, hipsterlar ve fabrika işçileri HDP’ye oy vereceğini söylüyor, ya ‘Demirtaş’ı sevdikleri için’ ya da ‘Erdoğan’ı durdurmanın tek yolu’ olduğu için. Bu büyük bir değişim” diyor.

HDP’nin AKP’yi destekleyen Kürtleri kazanması gerektiğini yazan dergi, siyaset bilimci Behlül Özkan’ın sözleriyle yazıyı noktalıyor: “İstanbul ve İzmir gibi büyük Batı kentlerindeki Kürtler anahtarı tutuyor” diyor Özkan, HDP’nin zaferi “hiçbir şekilde garanti değil.”

Kaynak: BBC Türkçe

Basın Lobisi

CHP’nin imajını kurultay temizler

image

CHP İstanbul İl Lise Örgütü Kordinatörü Fırat Çoban CHP’nin içindeki ayrışmayı ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini yazdı. İşte Çoban’ın o yazısı:

30 Mart Yerel Seçimlerinden alınan hezimet sonrası, toplumsal muhalefeti birleştirecek, halkın tamamını kucaklayacak bir “çatı” arayışlarına giren CHP Lideri Kılıçdaroğlu ve MHP lideri Bahçeli; sivil toplum örgütleri, çeşitli meslek odaları ve diğer siyasi parti başkan ve temsilcileri ile yaptıkları görüşme ve fikir alışverişleri sonrası, yukarıda belirttiğimiz niteliklere sahip çatı adayı olarak bilim tarihi profesörü, eski İslam Konferansı Örgütü Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nu kamuoyuna sundular.

AKAN ÇATI VE TATİLCİLERİ SUÇLAMAK

Yukarıda da belirttiğim gibi, bu milliyetçi-muhafazakar çatının ortakları, “toplumsal muhalefeti birleştirecek, halkın tamamını kucaklayacak bir çatı” arayışlarına girmiş, Ekmeleddin Bey üzerinde karar kılmışlardı. Ancak Ekmeleddin Beyin adaylığı, Erdoğan karşıtı toplumsal muhalefeti birleştirmeyi geçiyorum, partiyi bile kökten ayrıştırmıştı. İhsanoğlu’nun kamuoyuna açıklanmasının ardından CHP içinden yükselen, başka bir aday göstermeye ve hatta imza toplamaya kadar giden muhalefet, adayın kesinleşmesinin ardından kısmen sona erse de, partinin tavanındaki bu hareketlenme parti tabanında karşılığını bulmuş, bu karşılık ise cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılımın %72’de kalması ve Erdoğan’ın ilk turdaki %52’lik zaferi olarak sandığa yansımıştır.
Yıllardır söylediğim bir realite var: CHP, kazanmak istiyorsa sola açılmalı.
Son yıllardaki her seçime sağdan ithal adaylarla giren (2010 Anayasa Referandumu, 2011 Genel Seçimleri, 2014 Yerel Seçimleri) ve her seferinde hezimete uğrayan CHP; sağa açılma politikasının seçmende bir karşılığı olmadığını ısrarla görmek istemediğini, çatı adayı olarak İhsanoğlu’nu göstererek bir kez daha kanıtlamıştır. 12. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde alınan kesin yenilgi sonrası suçu sandığa gitmeyen tatilcilere atmak komiktir. Keza, ilkesizliği ilke, omurgasızlığı ideoloji edinen bir parti, kurucu değerlerini çiğneyip, seçmen kitlesine sırt çeviriyorsa; bu seçmen kitlesinin boykot amaçlı sandığa gitmemesi kadar doğal bir şey olamaz. CHP seçmen prototipi “iyi eğitimli, orta yaşlı-yaşlı, nispeten yüksek gelirli, laiklik ilkesine bağlı, genellikle ülkenin batısında ve sahil kesimlerinde yaşayan bir yurttaş” olarak tanımlanabilir. ( Sosyal Demokratlaşmaktaki Bir Parti: CHP, Aydın Cıngı, s. 147) Büyük oranda katıldığım bu tanım ışığında, kamuoyuna “çatı aday” olarak sunulan Ekmelledin Bey’in bu seçmen kitlesinde bir karşılık bulamaması doğaldır. Uzun yıllar, şeriat hükümleri ile yönetilen ülkelerin üye olabildiği ve Türkiye’nin de 2010’da yapılan özel değişiklik ile “gözlemci üye” statüsüne kavuştuğu İslam Konferansı Örgütünün genel sekreterliğini yapan, siyasal islamcılık ile muhafazakarlık arasındaki ince çizgide duran Ekmeleddin Bey; irtica ile mücadele yerine, irticanın bizzati kendisi olan, cumhuriyet devrimleri ve onun modern, seküler uygulamalarına karşı savaş ilan eden bir devlet realitesinin olduğu günümüzde, bunlara karşı çok şiddetli laisist ve demokrat refleksler geliştiren CHP seçmeninde, başta saydığım nicelikleri dolayısıyla kabul görmemiştir.

‘SEÇİMLERİN KAZANANI CHP’DİR’ SÖYLEMİ VE ASIL KAZANAN

Gayrı resmi seçim sonuçlarının ardından CHP Genel Sekreteri Gürsel Tekin tarafından yapılan açıklamada “Seçim sonuçlarını başarısızlık olarak görmüyoruz. Bu seçimin kaybedeni CHP ve Ekmeleddin Bey değil, demokrasi ve temiz siyasettir” denildi. Bu ne derece doğrudur? Demokrasi ve temiz siyaset kaybederken, CHP, nasıl olur da kazanan taraf olur? CHP, bu kavramların karşısında mıdır? Elbet ki değildir. Bu, alınan mağlubiyeti fırsata dönüştürmek adına yapılan talihsiz bir açıklamadır. Kemal Bey göreve geldiğinden bu yana, 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu, 2011 Genel Seçimleri, 2014 Yerel Yönetimler Seçimleri ve son olarak da 12. Cumhurbaşkanlığı seçimleri olmak üzere CHP, girdiği 4 farklı seçimden de hezimet ile ayrılmıştır. Önceki seçimler ile kıyasladığımız zaman, İstanbul’da %40 bandının aşılması, yapılan yüzlerce ahlaksızlığa, hırsızlığa rağmen başkent Ankara’da %44’lerin görülmesi kayda değer başarılardır ancak yetersizdir. Hele ki bu oy oranlarını yakalamak uğruna, ithal sağcıların aday gösterildiğini de düşünürsek, bu sefer bunları “başarı” olarak nitelendiremeyiz.
Peki seçimin kazananı kimdir? Yahut da bu, üzerinde düşünülecek bir soru mudur?
Kazanan, seçim öncesi, “bari ilk turda kazanmasa” denilen zat- muhteremdir elbette. Yüzde 52’lik oy oranı ile seçimi “ikinci rounda bırakmadan” Çankaya yolunu tutan Erdoğan; bu seçimlerin tek kazananıdır. Havuz Medyasında dahi yapılan “%57-58’ler görülseydi, daha farklı olurdu” yorumları, içi boş, dayanaksız söylemlerdir. Başarısızlık olarak görülmese de beğenilmeyen bu %52’lik oy oranı, Erdoğan’a şimdilik Reis-i Cumhurluğu, sonraki süreçte ise Fransız modeli yarı başkanlığı yahut başkanlık sisteminin anahtarını teslim etmiştir. Bu, ilk turda alınan, oy oranı üzerinde konuşulmasının manası olmayan kesin bir zaferdir.

BU İMAJI ANCAK KURULTAY TEMİZLER

Ekmeleddin Beyin adaylığına en başından bu yana karşı çıkan, bu ismin partinin kurucu değerlerine ve ideolojisine aykırı olduğunu dile getiren ve hatta Emine Ülker Tarhan’ın Cumhurbaşkanlığı adayı gösterilmesi için imza veren isimler, geçtiğimiz gün bir basın toplantısı gerçekleştirdiler. Bu basın toplantısının içeriği ve bunun hakkında ne düşündüğümü açıklamadan önce bir rahatsızlığımı dile getirmek istiyorum. Basında geniş yankı uyandıran bu açıklamayı yapan grup için hep benzer tanımlama kullanılıyordu: “Ulusalcı Kanat.”
Demek, Mustafa Kemal’in kurduğu, ideolojisini onun 6 okuna dayandıran CHP’de Kemalistler, salt bir kanat olmuştu.
Yıllar önce bana, “CHP’de Kemalist kanat diye bir şey yoktur Fırat. Kemalistler, olsa olsa CHP’nin gövdesidir” demişti bir ağabeyim. Dün geçerli olan bu durum, kabul edilmek istenmese de bugün de geçerliliğine korumaktadır. Açıklamayı “Ulusalcı Kanat”ın 6 milletvekili yapmış olsa da, yadsınamaz bir gerçektir ki arkalarında milyonlarca CHP seçmeni bulunmaktadır. Gel gelelim basın açıklamasına. Grup adına açıklamayı yapan Emine Ülker Tarhan, kısaca “partinin gittikçe sağa kaydığını, adayın sorgulama fırsatı verilmeden dayatıldığını; Kemal Beyin, başarı masallarını ve seçmeni suçlamayı bırakıp, partiyi kurultaya götürmesi gerektiğini” belirtti. Açıklamayı yapan vekillere değil ancak, açıklamanın büyük çoğunluğun altına imzamı atarım. Kaybedilen dört seçimle beraber imajı yerle bir olan CHP’nin imajını tazelemesi, 2009’da yakalanan sol rüzgarın tekrar ve daha güçlü bir şekilde yakalanması ve parti örgütlerinin güçlenmesi için partinin bizzati genel başkan Kılıçdaroğlu tarafından kurultaya götürülmesi gerektiğini düşünüyor, destekliyorum. Kemal Beyin olası bir kurultaydan zaferle ayrılması, hem kendisinin imajını düzeltip, gücünü arttıracak; hem havuz medyasındaki yaygaraları susturacak, hem de parti içindeki Cemaatçilere, liberallere, partinin asıl sahibinin bu ülkenin kurucu iradesi ve devrimci güçleri olduğunu gösterecektir. “Kim ne derse desin, ben bu partide gençlere ve kadınlara yer açacağım!” deyip elini masaya vuran; kadın ve gençlik kotası ile demokratik tüzük devrimi gerçekleştiren ve çevresindeki yanlış yönlendirmelere rağmen mücadelesinden, dürüstlüğünden ve temizliğinden emin olduğum sKılıçdaroğlu’nun partiyi kurultaya götürüp, parti içi demokrasiyi işletmesini ve kendine yakışanı yapmasını umuyor, yürekten istiyorum. Çünkü bu imajı ancak kurultay temizler.

Basın Lobisi